İngiliz kozmolog, Londra Kraliyet Cemiyeti’nin 2005 – 2010 yılları arasında başkanı, Trinity Koleji’nin rektörü ve Cambridge Üniversitesi’nde Kozmoloji ve Astrofizik profesörü olan Martin Rees, kariyeri boyunca karanlık maddelerin galaksilerin oluşumunda, yerçekimi dalgalarının varlığında, karadeliklerin oluşumda ve kuasarların uzak ve geniş olarak nasıl dağıldığına dair çalışmalar yapan bir bilim insanıdır.
Evren ile alakalı yüzlerce bilimsel makale yayınlayan ve dokuz popüler kitap çıkaran saygın bilim insanı Martin Rees, en son yayınladığı makale olan “Gelecekte İnsanlık İçin Perspektifler”de CERN’de yapılan çalışma olan parçacık hızlandırıcılarının Dünya’yı tahrip etme ihtimalini çok yüksek olduğunu söylüyor. Bu tezin tüm evreni kapsayabileceğini bile söyledi.
Hızlandırıcılardaki parçacıkların çarpışmasının, kendisini çevreleyen maddeyi emerek kütlesini artırabilecek küçük bir kara delik oluşmasına sebebiyet verebilme ihtimalini savunuyor. Fakat Albert Einstein’ın uyarladığı Genel Görelilik Teorisi’nde, mikroskobik bir kara delik üretmek için gereken enerjinin, CERN’de kullanılan hızlandırıcılardaki taneciklerin çarpışmaların ürettiğinden çok daha yüksek bir enerji olması gerektiğini belirtiyor.
Zaten eğer çarpışmalar sırasında mikroskobik bir kara delik oluştuysa, radyasyonun etkisiyle bu kara delik asgari zaman diliminde buharlaşacaktır teorisi tüm parçacık fizikçilerin tarafından kullanılan bir teoridir.
Martin Rees’in bu tartışmaya getirdiği teori ise SuperString teorisinin bazı sonuçlarından ortaya çıkan bir teori olma özelliği taşıyor. Bu teoriye göre, doğada bulunan dört temel etkileşim olan yer çekimi, elektromanyetik kuvvet, zayıf nükleer etkileşim ve güçlü nükleer etkileşimin “yer çekimi tuşunu pekiştirebileceği” ve üçüyle bir arada olan mekansal boyutları tanımladığını savunuyor.
Bu ek uzamsal boyutlar ile Martin Rees’in bahsettiği çekim kuvveti arasındaki ilişki net değil çünkü kitaptaki açıklaması çok kısa. Bu durumun ilgi çekici yanı ise, Rees’in tahmin edilebileceği gibi asgari olasılıklara görünürlük kazandırmasıdır. Bu ekstra uzamsal boyutların neden olduğu yer çekimi kuvvetlenmesinin, çok özel koşullarda bir partikülün çökmesine neden olması ve muhtemelen bir kara delikle sonuçlanması büyük ihtimalle mümkün olabilecek bir teori diyor Martin Rees.
Kuarklar, protonlar veya nötronlar gibi atom altı parçacıkları oluşturmak için birbirleriyle etkileşime giren temel parçacıklar olup, atom çekirdeğinde bulabileceğimiz parçacıklardır. Örnek olarak, bir nötron, güçlü nükleer etkileşimi sayesinde birleşmiş halde bulunan iki kuarktan oluşur. Yabancı maddenin en şaşırtıcı özelliği ise, aşina olduğumuz protonlar ve nötronlar tarafından oluşmamasıdır, çünkü bu parçacıkların kurucu elemanlarına ayrıldığı yüksek bir basınca maruz kalmaktadır.
Aynı zamanda, bu temel parçacıkların maruz kaldığı muazzam baskı, birbirine çok yakın olmalarına neden olarak yabancı maddenin çok büyük bir yoğunluğa sahip olmasına neden olur. Teorik fizikçiler tarafından tarif edilen bu madde formunun ilginç bir özelliği, protonlardan, nötronlardan ve elektronlardan oluşan, hepimizin bildiği sıradan maddeden daha kararlı olmasıdır. İlginçtir ki, bazı astrofizikçiler, nötron yıldızlarının içlerinin, nötronların yabancı madde şeklinde ayrışmış görünebileceği kadar yüksek bir baskı altında olduğuna inanmaktadırlar. Bunlara ek olarak şaşırtıcı bir gerçeği sizlerle paylaşmak isterim. Bir nötron yıldızının yoğunluğu, santimetre küpün “ölmesi” bir milyar ton ağırlığında olacak şekildedir.
Yabancı maddenin doğası hakkında bilgi sahibiyiz, bu yüzden Martin Rees’in demek istediği şeyi yorumlayabiliriz. Bazı fizikçilerin varsaydığı ve Martin Rees’in kitabında topladığı şey, eğer yabancı bir madde atomunun çekirdeği ile temas ederse, onu yabancı maddeye dönüştürebilir, bu işlem sırasında da çok fazla enerji açığa çıkabilir. İkinci yabancı maddenin diğer atom çekirdeği ile temasa geçmesi üzerine ise, sıradan maddeyi yabancı maddeye dönüştürecek bir zincir reaksiyonu üretilir.
Rees bazı durumlarda, hızlandırıcılarda yaptığımız partiküllerin çarpışmalarının yabancı maddelere neden olma ihtimalini açıklayan ve bazı fizikçiler tarafından da savunulan hipotezleri yansıtıyor. Bunlar gezegenimizin yapıldığı sıradan maddeyle temas ederek, bütün dünyaya bulaşma ihtimali ile, yaklaşık 100 metre çapında bir yabancı cisim yaratabilir. Sıkıştırılmış gezegenimizin tüm kütlesini, böylesine küçük bir alanla sınırlı olacak şekilde hayal edin. Kesinlikle hoş bir hayal değil öyle değil mi? Neyse ki, makalenin son bölümünde göreceğimiz gibi, bu durumu savunan fizikçiler bu durumun olmayacağını savunan fizikçilerden daha az.
Rees açıklamasında, tüm parçacıkları ve fiziksel dünyayı yöneten temel güçleri içeren alanın, suyun üç farklı durumda bulunabileceği gibi, birkaç “aşamada” bulunabileceğini savunan çok açıklayıcı bir metafor kullanır: sıvı, katı veya gaz. Rees’e göre bu bakış açısı ile ilgili ilginç olan şey, bazı fizikçilerin uzay boşluğunun kırılgan ve dengesiz olabileceğini iddia etmeleridir.
Boşlukta bulunan güçlü vakumun, hızlandırıcılardaki parçacıkların çarpışmasından kaynaklanan kırılganlığı ve kararsızlığı, alanın aniden değişmesine neden olabilir, böylece uzay-zaman sürekliliğini yırtıp yalnızca Dünya’yı etkilemeyecek bir felakete yol açabilir, belki de tüm Kozmoz’a etki edebilecek bir felaket.
Fakat CERN gibi araştırmalar yapan tüm kuruluşlar yaptıkları deneylerdeki riskin sıfır olmasını sağlar o yüzden içiniz rahat olabilir. Hem hızlandırıcılarda kullandığımızdan çok daha yüksek enerjiye sahip olan parçacıklardan oluşan kozmik ışınlar, Kozmos’ta sık sık çarpışır ve bu çarpışmalar biliyoruz ki hiçbir felakete sebebiyet vermedi
Javier’in yaptığı açıklama ise insanları çok rahatlatan bir açıklama oldu. Javier açıklamasında Martin Rees’in ortaya attığı teorilerin imkansız olduğu söyledi. Ve konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bir teori, Higgs alanının, evreni parçalayabilen bir tünel etkisine yol açacak şekilde olabileceğini bile tahmin etti. Şahsen, deneysel bir fizikçi olarak, bu teoriler, göründüğü kadar garip fikirleri olan temel fizik bilgimizde ilerlememiz konusunda düşündürüyor . Evrenin hepsinden daha basit olduğuna inanıyorum ve daha sonra gelecek teorinin böyle spekülatif ve nadir fikirler ortaya koymayacağını savunuyorum. Kaldığım süre boyunca orada bir tecrübeli fizikçiyle konuştum ve varsayımsal olarak, çok özel bir senaryoda, kozmik ışınları hesaba katarak, bazı istenmeyen etkilerin olabileceğini kabul etti. Fakat yine de , çok özel bir senaryoya dayanan varsayımsal bir yaklaşım bu.”